Web Tasarim Kampanyamiz

6/25/2009

Web Site Tasarımı + Hosting + Domain + Teknik Destek + 1 Web Mail SADECE 499tl
Kampanyamız 10 web sitesi ile sınırlıdır,bu fırsatı kaçırmayın!!!
Coşkun Hoca:0 539 606 24 48

2. Karer Kultur Festivali Tanitim Afisi



2. Karer Kültür ve Sanat Festivali'ne 1 ay kaldı. Festivalin 24, 25 ve 26 Temmuz'da Karer Rastan'da yapılacağı kesin, ancak afişte böyle bir bildirim ve Karer görüntüsüne yer verilmemiş. Afişin sadece bundan ibaret olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklama yok. Umarız devamı olacak ve özellikle Karer'e özgü bir çalışma hazırlanır. Bekleyeceğiz...
Dizayn: Gülsün Ciritçi

Hidir Karasungur Vefat Etmistir



Karer bölgesi Darebi Köyü’nden Hıdır Karasungur 18.06.2009 tarihinde saat 18:00 sıralarında Bingöl`de vefat etmiştir. Cenazesi 19.06.2009 tarihinde köyü Darebi`de defnedilecektir.
Haber: İlker Karasungur

2. Karer Kültür Festivali Gorev Dagilimi Toplantisi

6/06/2009

Karer Kültür Festivalinde görev almak isteyen arkadaşların 9 Haziran 2009 Salı günü saat 18:00'da Bingöl'de ki Karerliler derneğine gelmeleri önemle duyrulur.

Adres: Kemalettin Kamu sok.Yolcu Kardeşler İşhanı
İrtibat tel: Bingöl Karer Derneği adına Burhan Gezer 0505 562 38 58

Bingöl

http://karerfestivali.blogspot.com/
kareronlien@gmail.com

2. Karer Kültür Festivaline Katilacak Sanatcilar

6/05/2009

24-25-26 Temmuzda Karerde bayram var.Festival Yönetim kurulu tarafından oluşturulan Müzik şöleninde özelikle Karerli sanatçılar ön planda tutuldu.Karer ve Bingöl halkına güzel bir dinleti sunabilmek için hiçbir masraftan kaçınmayan kurul, insanlarımızın istemleri doğrultusunda bu programı hazırladı.Halkımızın beğeni ile izleyeceğini umuyoruz..

1.GÜN (24.07.2009)

-TURABİ YURTSEVER
-MERVE – ABBAS BALÇIK
-PEYDA
-KOMA ZİVAN (Uzay Uzunyayla )
-UFUK SERİNDAĞ
-AGIRE JİYAN
-ERDAL ERZİNCAN

2.GÜN (25.07.2009)
-SEVGİ YURTSEVER
-İLHAN İLDAN
-AHMET ARİF KANISICAK
-DİLAN
-ERKAN AYDAR
-KOMA ÇİYA
-KAZO

3.GÜN (26.07.2009)
-AVNİ POLAT
-ALİŞAN EMEKÇİ
-KENAN KAPLANSEREN
-KOMA ZUĞUR
-HÜSEYİN KORKANKORKMAZ
-AYNUR DOĞAN

Dersim 1938 i Unutmak



DERSİM 38’i Unutmak


“Unitmayın, Unitmayın” diyor ard arda acılı yaşlı Dersimli Kürt ana.01 Haziran 2007
HAYDAR IŞIK

“Unitmayın, Unitmayın” diyor ard arda acılı yaşlı Dersimli Kürt ana. Bazen Kırmanci, bazen de sürgünde öğrendiği bozuk Türkçesiyle “Unitmayın!” derken, kadına bu sözleri söylemesinin saiklerini düşündüm. Sonra Dr. Şivan’ın akrabası Çayan Demirel’in tüm yokluklardan ortaya çıkardığı Dersim 38 Dokumentasyonunun, yaşlı kadının duygularına tercüman olduğunu görünce sevindim. Çayan Demirel, unutulmuşluğun paradigmasını, hatırlanmamayı, yalnız bırakılmayı gözler önüne seriyor.

Peki neyi unuttuk biz Dersimliler? Bu acılı kadın neden çığlık çığlığa unutmayın der. Demek ki unutulduğunu görüp hissetmiş olmalı. Dersim ziyaretleri kadar temiz, Kürt ulusal giysileri içindeki bu koca anne, 70 yıl önce Dersim’e yapılanları unutan Dersimlilerin başına, elinde çekiç vuruyor. Dersim’de yapılanları unuttunuz. Bilerek isteyerek unuttunuz. Araziye uyarak unuttunuz. Korkaklıktan unuttunuz. Namus ve şeref düşkünü olduğunuzdan ötürü unuttunuz. Paraya taptığınız için unuttunuz. Hafızayı beşer (insan) nisyan (unutma) ile malüldür (sakat), diye bir söz var. Aynen Dersimlilere uyuyor.

Evet unuttu Dersimliler, Dersim’deki katliamı. Sorgulamadılar. Milletvekili olduğu halde, dedesinin attan indirilip başının kesilmesini sormadı. Filmde 70-80 bin olarak verilen sayı; katledilen kadın, kız, genç ihtiyar insanın neden öldürüldüğü, barbarca bombalandığı, neden Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçe’nin, elli kiloluk bombalarıyla Kürt köylerini tüm canlılarıyla yerle bir ettiğini sorgulamadılar. Şüphesiz atalarının şanına, şerefine, şöhretine uygun davrananlar da az değil, hem de giderek çoğalıyorlar.

Dersimliler, Türkiye hapishanesinde tek tip deli olmak için ellerinden geleni yaptılar. Yahudi’nin evine Hitler’in posterini asmasına nasıl tepki gösterirsiniz? Bazı Dersimliler evlerine katilinin posterlerini asmada dünyada görülmemiş örnek sergilediler. Bazı Dersimliler kendisinden, tarihinden, kültüründen hatta gölgesinden korktular. Alevi oldular. “Öz be öz Tırk oldular”, “Horasan’dan gelmeyiz” dediler, son zamanlarda Zaza oldular, Marx, Lenin, Mao oldular, CHP’li oldular ama her nedense Kürtlük köklerine yaklaşmaktan korktular. Dersim’de türkleştirilen coğrafi isimlere adapte oldular. Bu Türkçe isimlere tüküreceklerine, bir gönüllü havasında uysalca dayatılan alçaklığa boyun eğdiler. Katliamın mimarı Kemal Atatürk’ü peygamber yaptılar, Alevi olduğu yalanını yaydılar, hatta cemevlerine posterlerini ve Türk bayrağını astılar, onun hasta olduğunu, katliamdan haberi olmadığını söylediler. Ama filmde Kemal Atatürk imzalı 26-VIII 1938 tarihli “TUNCELİ- 3. ORDU MANEVRASI HATIRASI madalyalar verildiği kör gözlere sokulacak büyüklükte gösterilmektedir. 38 travması teslimiyetçilerin, düşkünlerin, köksüzlerin anadilini, kimliğini alıp götürdü. Bu tabloda; Kamer Gençler, Zafer Mutlular, Sinan Yerlikayalar ve CHP, AKP, ve diğer devlet partilerine oy veren yukardaki madalyaya layık Tunceliler oldukça, biz de usanmadan lanetliyeceğiz.

İnsan olmayı parayla ölçen, dilinden, kültüründen köklerinden gönüllü uzaklaşan omurgasızın hangi insani değeri kalır? Elbette Dersimliliğin değer ve köklerini reddedip, kendisini Türk hissedene diyeceğim olamaz. Fakat solculuk adına, sanki devlete karşıymış gibi duran ama devletin yapamadığını yapan gruplar, Dersim’e Türkçe’yi sokanlar, kültürümüzü aşağılayan Türk solcularının tahribatları derindir. Dersim’den dünya devrimine soyunan bu gruplar, bugün dost ile düşmanı, çöp ile merteği karıştıran, hedef şaşırtan hasta fikirleriyle, devletin beşinci kolu fonksiyonunu sürdürüyorlar. Enternasyonalist, demokrat gösterileriyle Vietnem, Filistin, Bosna ve diğer halklarla dayanışmada bulunurlar, ama Dersim’de katledilen 70-80 bin insan için kılını kıpırdatmazlar. Niye bu devlet Dersim Kürdünü soykırımdan geçirdi, sorgulamazlar.

Çayan Demirel’in filminde ulus devlet kurbanı halkımıza nasıl deli gömleği giydirildiği, Dersimli’yi tek tip Türk yapmak için Kemal Atatürk’ün bu masum halkı nasıl yok etmek istediğini tanıklar ve sanıklar anlatıyor, bilim adamları irdeliyor, sonra “Sessiz bir Çığlık” olarak karşınıza geliyor. Birinci Dünya Savaşı gölgesinde Alman generallerin yardımıyla yükseltilen Pantürkizm nedeniyle İttihatçılar, kadim Ermeni halkının soykırımını yaptılar. Hitler faşizminin gölgesinde ise Kemalist rejim Dersim katliamını yağdan kıl çeker gibi yaptı. Hitler’in savaş uçakları Guernica’yı bombaladıkları sırada, Kemal Atatürk’ün manevi kızı ve sevgilisi olduğu söylenen Sabiha Gökçe (Ermeni asıllı, soykırımından kurtulan ve yetimhanelerde tek tip Türk yapılan biridir.)

Dersim’in köylerine bomba yağdırıyordu. Bugün Guernica, faşizmin barbarlığına karşı İspanya halkları tarafından bir anıt kasaba yapılmışken, bakın ki Dersimliler atalarına yapılan bu katliamı unutuyor ve bir anıtları yok. Seyid Rıza’nın, eğer varsa, mezar yeri bilinmiyor.

Yahudi insanı, Holocaust’u, buna Shoa diyorlar, unutmamak için anıtlar dikti ve yeni nesilleri sürekli “HATIRLA” diye uyarırken, Dersimliler katliamı unutuyor. Hatırlasalar katliam unutulmaz. Gönüllü hatırlamak istemiyorlar.

Kim Unutturabilecek Seni



İstanbul'u aydınlatıyordu saçların
Güneş gibi açıyordu her bir teli
Kızkulesi’nin en üst tepesinde
Ve sahiller ısınıyordu gelişinle

Her gün bir başka güzeldin
Her gün bir başka şekildi saçların
Pırıl pırıl parlıyordu gözlerin
Sarayburnu’nda / Gülhane park’ında

Şimdi yoksun...
Hasrettim saçlarına
Karanlığa mahkûm oldu şehri İstanbul
Ardında caddeleri siyaha boyadın sanki
Kuşlar sahipsiz kaldı Sultanahmet'te

Yürüyorum karanlık bir şehirde
Yapayalnız siyah bir sahilde
Eskiden deniz tutmazdı beni
Görülmüş şey değil içim ürperiyor
Temmuz ortasında üşüyor yüreğim

Artık hiç bir şey eskisi gibi değil
İstanbul beni
Ben ise gözlerini arıyorum...

Hangi balıkçının oltasına takıldın da gittin
Hangi vicdansız ekmek arası yaptı gözlerini
Hangi densiz öpüyor şimdi kiraz dudaklarını
Söyle kim okşuyor saçlarını Galata köprüsünde

Hangi mum aydınlatacak şimdi koca şehri
Senden sonra hangi bakış büyüleyecek gözlerimi
Hangi yürek sökebilecek yüreğimdeki pasları
Hangi babayiğidin kızı doldurabilecek yerini
Ve hangi varlık unutturabilecek bana seni…

(19 Ocak 2007-İstanbul)

Abdulsemet Telimen

Hüseyin Cevahir Kimdir



Hüseyin Cevahir 1947 - 1 Haziran 1971

Katlinin 38. yılında saygı ve özlemle anıyoruz

1947 yılında Tunceli- Mazgirt'te doğan, sessiz, sakin, kocaman gözlü ince bir delikanlı. Tıpta okurken sınavlara yeniden girip mülkiye'li
olan. Yayınlanan makalelerinin yanında şiir de yazan arkadaşları
tarafından "gerçek bir mücevher" diye anlatılan Hüseyin Cevahir on yılların insan yüreği üzerinde oluşturduğu o kalın tozu silkelemek uğruna yaşamlarını söz konusu etmeyen 68 kuşağının tüm gençlik önderleri gibi uzun soluklu koşuya katıldı.

O bir masal kahramanı değildi. Bir varmış bir yokmuş denen masallara hiç konu olmadı…

71 mücadelesinin bugüne taşınmasında, bizlere geleceğin yolunun aydınlatılmasında bir ışıktı.

Türk egemenleri bu ışıktan rahatsızdı rahatsızlıklarının ölçüsü de son
derece kıyıcı olmalarıyla görüldü.

68 gençliğinin ülkeye ve halka bağlı, en yetenekli ve atak devrimcilerden Hüseyin Cevahir, Mahir Çayan'la birlikte girdiği çatışmada 1 Haziran 1971 de Maltepe'de hunharca katledildi.

68 kuşağından tüm katledilen devrimciler gibi onun bıraktığı miras, gençliğin idealleri, halkların özgürlüğü uğruna canı da dahil, her
türlü bedelin ödenmesidir.

Bu gün yaşamıyor olsa da Hüseyin Cevahir adı bizlerin ve genç insanlarımızın esin kaynağı, değerli bir mücevheri olarak hep yaşamımızda olacak.

68 kuşağının mütevazi, ağırbaşlı, inançlı ve sevecen, alabildiğince insanlığın özgürlüğü için kavgaya sevdalı devrimcilerini anlamak ve
unutmamak için, geçmişle olan bağlarımızı güçlendirmek, esasen geçmişle yüzleşme kültürünü, düşüncesini yerleştirmekle mümkündür.

Egemen sınıflar, toplumun geleceğini onların şahsında yok ederek, bu
suçun bedelini ülkeye ödettiler. Toplum, isteyerek ya da istemeyerek egemen sınıfların kıyıcı politikalarına suç ortaklığı yaparken ilk devrimcilerin kaybıyla geleceğini de kararttı.

Bizlerin Hüseyin Cevahir ve tüm katledilen devrimcilerin yaşamları
boyunca bize yaktıkları ışığın, karartılan geleceğimizi aydınlatmada
yol göstereceğine inanıyoruz..

Onlar devrimci mücadelenin itici sembolleri olarak bilincimizde
yaşıyorlar, yaşayacaklar!

HÜCREDEKİ ADALI ŞİİRİNDEKİ ŞİİR MİLİTANI HÜSEYİN CEVAHİRE ÖZLEMLE..

CEVAHİR YOLDAŞIM

Burası istanbul Maltepe
Cevahir vuruldu kahpece
Eylemi yadigar bizlere
Kalacak Cevahir yoldaşım

Yıl 971 Haziran
Vuruldu çok değerli militan
Oligarşiye korku salan
Mert yiğit Cevahir yoldaşım

Etrafı alındı kordona
Sırtını dayandı Çayana
Öfkeyle sarıldı tomson'a
Dersimli Cevahir yoldaşım..

MAHİR ÇAYAN

Hintli Yasli Usta Ciragi



Hayatta ya bardak oluruz aciyi dibine kadar icimizde hissederiz,
yada gol olup suyun tadina variriz. Hintli bilgeden hayatta israrla bardak
olmaya calisanlara `Ya hakkaten` dedirtecek hos bir hikaye...

Hintli bir yasli usta, ciraginin herseyden surekli sIkayet etmesinden
bikmisti. Bir gun ciragini tuz almaya gonderdi. Yasamindaki herseyden
mutsuz olan cirak dondugunde, yasli usta ona, bir avuc tuzu, bir
bardak suya atip icmesini soyledi.
Cirak, yasli adamin soyledigini yapti ama icer icmez agzindakileri
tukurmeye basladi.

`Tadi nasil?` diye soran yasli adama ofkeyle
`Aci` diye yanit verdi.

Usta kikirdayarak ciragini kolundan tuttu ve disari cikardi. Sessizce az
ilerideki golun kiyisina goturdu ve ciragina bu kez de bir avuc tuzu gole
atip, golden su icmesini soyledi. Soyleneni yapan cirak, agzinin
kenarlarindan akan suyu koluyla silerken ayni soruyu sordu:

`Tadi nasil?`
`Ferahlatici` diye yanit verdi genc cirak.
`Tuzun tadini aldin mi` diye soran yasli adami,
`Hayir` diye yanitladi ciragi.

Bunun uzerine yasli adam, suyun yanina diz cokmus olan ciraginin
yanina oturdu ve soyle dedi:

`Yasamdaki acilar tuz gibidir, ne azdir, ne de cok. Acinin miktari hep
aynidir. Ancak bu acinin aciligi, neyin icine konulduguna baglidir. Acin
oldugunda yapman gereken tek sey, aci veren seyle ilgili
duygularini genisletmektir. Onun icin sen de artik bardak olmayi
birak, gol olmaya calis.

ALINTI.....

Kadinin Eti Var ,Adi Yok !



Kadına şiddetin bitmediği bir dünyada yaşamanın dayanılmaz hafifliği (!) bedenimiz üzerinde gezinirken ve tam da Bitlis'te zar zor tutunmaya çalışan Güldünya Kadın Derneği'nin

kapatılmayla karşı karşıya olduğunu öğrenirken,

yeni bir reklam kampanyası

eril suratlara tokadını vurmaya hazırlanıyor.

Et yığınları ortalıkta!
Kes eti, parçala!
Kalbini, beynini, ruhunu böl ikiye.
Kes eti, parçala!
Adı hiç yok, eti hep çok!
KADIN, KADIN, KADIN...

Rodos Adası Şiddet Karşıtları Birliği'nin erkek dünyasının kadına uyguladığı vahşete dikkat çekmek amacıyla tasarladığı reklam kampanyalarının en az şiddetin kendisi kadar rahatsız edici olması bakımından önem taşıyor.

Kadın kıyafetleri giydirilmiş bir et parçasının tıpkı kasaplardaki gibi sallandırılıp sergilendiği reklam kampanyaları,

"Kadına karşı daha duyarlı ol"

çağrısı yapıyor.

Sanat yönetmenliğini Tim Needham'ın yaptığı, fotoğraflarının Michael Indresano tarafından çekildiği 'Kadına Karşı Şiddete Hayır' kampanyasının ses getirmesi bekleniyor.

Kadına şiddetin bitmediği bir dünyada yaşamanın dayanılmaz hafifliği (!) bedenimiz üzerinde gezinirken ve tam da Bitlis'te zar zor tutunmaya çalışan Güldünya Kadın Derneği'nin kapatılmayla karşı karşıya olduğunu öğrenirken, bu reklamın eril suratlara tokadını çarpacağını düşünen yetkilier,

"Bu tip reklam kampanyaları daha çok kadınların ilgisini çekiyor yine de. Ancak bu fotoğraflar oldukça ürkütücü. Kadına et muamelesi yapıldığının simgesel bir yaklaşımı. Erkeklerin duyarsız kalacağını düşünmek bile istemiyoruz"

Turabi Dede

3 Sünnet - 7 Farz



Alevi yolunun dinsel yapısının anlaşılması için, kişinin sünnet ve farz kavramlarını bilip, yaşamında uygulaması gerekir. Bu sünnet ve farzlar, kişinin “İnsan-ı Kamil” mertebesine ulaşmasında birer yol göstericidirler.

Buyruk'ta üç sünnet ve yedi farz şöyle açıklanıyor:

Üç Sünnet:

Birincisi: Hakk kelamından uzak durmamak, her an Allah’ı zikretmektir ta ki, zikrin nuru kalbine düşsün ve talibin gönlünü temizlesin. Gönül aynasını temiz tutan ve cilalayan bir kimsenin gönlünde Hakk tecelli eder ve o kimsenin dilinden Hakk, konuşur, yapan, eden hep Hakk, olur.

İkincisi: Kalbinden tüm kötülüğü çıkarıp, kin-kibir tutmamak ve hiç kimseye kötü gözle bakmamak; kendine yapılmasını istemediğin her hangi bir şeyi, başkasına reva görmemektir.

Üçüncüsü: Dilden Hakk kelamını eksik etmemek, insanlara daima hoş görü içerisinde davranmaktır. Cenab-ı Allal Kur’an’da, “ben size şah damarınızdan daha yakınım” diyor. Yine Kur’an’da, “ben size kendi öz cevherinden ruh verdim” diyor. Öyle ise O’ her an bizimle beraberdir, öyle ise bizim de her an O’nu zikrederek, O’nunla beraber olmamız gerekir.

Yedi Farz:

Birinci farz: Talip olan bir kimse, çok sabırlı olmalı ve sır saklamalıdır. Sır saklamaktan maksat, dedi-kodu yapmamak, güvenerek size söylenen bir sırrı, başkalarına anlatarak, insanları zor durumda bırakmamaktır.

İkinci farz: Hakk’ı ve adaleti elden bırakmamalı, her işte adaletli davranmalıdır. İşlediği bir günah için bin özür niyaz ve tövbe etmeli, kimsenin gıybetinde bulunmamalı, yalan söylememeli, yalan yere yemin etmemeli, yalandan, küfürden uzak durmalıdır.

Üçüncü farz: Tüm talipler, edeple oturup, edeple kalkmalı, cümlesi bir dilden söylemelidir. Bunun da gerçek anlamı şudur: Bir Kâmil mürşide bağlanıp, edep erkân içerisinde bulunmak, mürşidinden ilim öğrenip, gerçekler hakkında bilgi sahibi olmaktır. Her aklına gelen sözü doğrudur diyerek insanların akıllarını karıştırmamaktır.

Dördüncü farz: Talip, pirin ve mürebbinin emrine uymalı, ona itaat etmelidir. Pirden ve mürebbiden gelecek her türlü buyruğa rıza gösterip, olduğu gibi kabullenmelidir.

Beşinci farz: Bir mürşitten el alıp, ikrar verip tövbe etmelidir. İkrarı olmayan bir kimsenin, gerçek tarikat ehli olamayacağı muhakkaktır. Gerçek Hakk, Muhammed, Ali yoluna ancak ikrar vererek girilir, ikrarlı olmayan bir kimse, gerçek talip değildir.

Altıncı farz: Kendisine bir yol kardeşi bulup, musahip olmalı ve bu yol kardeşini de Hakk-Muhammed-Ali’nin hidayetine kavuşturmalıdır.

Yedinci farz: Mürşidinden “taç ve kisve” kuşanmalı ve Hakk-Muhammed-Ali yoluna ikrar verip, tığ-ı bent bağlanmalıdır. Taç ve kisve, bir liyakat sembolüdür. Nasıl ki, bir talebe üniversiteyi bitirdiğinde kep ve cübbe giyer, bir hakimin, bir avukatın, bir doktorun giydiği özel kıyafetleri, o kimsenin liyakatını gösterir. Bir pirin,, mürşidin veya talibin kuşandığı “Taç ve Kisve” de o kimsenin “Liyakat”ını gösterir. Tığ-ı bend; ikrar verip tarikata girecek olan bir kimsenin, kestiği kurbanın yününden örülmüş bele bağlanacak uzunlukta bir iptir. Buna tığ-ı bend denir ve yünden örülmüş olan bu ipe, mürşit tarafından: “Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali” diyerek üç düğüm atılır. Bunun anlamı, “elini, dilini ve belini” bağlamaktır. Bu tığ-ı bendi takan talip, bunların bilincinde olmalıdır. [1]

Kaynak: Hakkı SAYGI. “Soru ve Cevaplarla Alevi Bektaş-i İnancı.”

Oku Ogren Dur ve Dusun



Türkiye'de kaç okul var?
67 bin...
Kaç hastane var?
1220...
Kaç sağlık ocağı var:
6 bin 300...
Peki kaç cami var?
85 bin...
Her 60 bin kişiye 1 hastane düşerken, 350 kişiye 1 cami düşüyor.
Peki kaç kilise var?
270...
Kaç cemevi var?
100.
* * *
Türkiye'de kaç doktor var?
77 bin...
Peki kaç din görevlisi var?
90 bin...
Türkiye'de her 900 kişiye bir doktor düşerken, her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor.
Eğitim-Sen'e göre Türkiye'nin 200 bin öğretmen açığı var.
* * *
Türkiye'de kaç kütüphane var?
1435...
Almanya'da kaç kütüphane var?
11 bin...
Türkiye'nin kaç kentinde devlet tiyatrosu var?
13...
Kaç kentte kuran kursu var?
81...
Bu kursların toplam sayısı kaç?
3852...
* * *
Türkiye'de 1 opera derneği var; 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneği var.
Peki kaç tane "cami yaptırma derneği" var?
35 bin...
* * *
İçişleri Bakanlığı'nın bütçesi ne kadar?
783 trilyon...
Ulaştırma Bakanlığı'nın?
678 trilyon...
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın?
677 trilyon...
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın?
632 trilyon...
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın?
280 trilyon...
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın?
249 trilyon...
Çevre ve Orman Bakanlığı'nın?
404 trilyon...
Sadece Sünnileri temsil eden Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçesi ne kadar?
1.3 katrilyon...
8 bakanlığın bütçesi kadar...
22 üniversitenin toplam bütçesine denk...
* * *
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin yıldan yıla büyümesine bakalım:
1997'de 66 trilyon.
1998'de 119...
1999'da 180...
2000'de 270...
2001'de 302...
2002'de 553...
2003'te 771...
2004'te 1 katrilyon...
2005'te 1 katrilyon...
2006'da 1,3 katrilyon...
2007'de 1.7 katrilyon...
* * *
Bir ülke, Diyanet'e, bütün üniversitelerine ayırdığı bütçe kadar pay ayırıyor ve bunu son bir yılda ikiye katlıyorsa, doktordan, öğretmenden fazla imam yetiştiriyorsa, hastane değil cami yaptırıyor, kütüphaneden çok Kuran kursu açıyorsa, o ülkenin durup bir daha düşünmesi gerekmez mi?

Nazim Hikmet Ran Kimdir



15 ocak 1902’de Selanik’te dünyaya gelen Nazım Hikmet Ran, ‘Feryad-ı Vatan’ başlığını taşıyan ilk şiirini 1913’te yazar. Aynı yıl Galatasaray Sultanisi’nde ortaokula başlar. Heybeliada Bahriye Mektebi’ne 1917’de girer. Yeni Mecmua’da yayınlanan ilk şiiri ‘Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı’ başlığını taşır. Sağlık nedeniyle Bahriye’yi bitirmesine birkaç ay kala ayrılmak zorunda kalır. Bu sırada Hamidye Kruvazör’ünde güverte subayıdır. Bolu’ya öğretmen olarak atanır. Daha sonra Batum üzerinden Moskova’ya giderek Doğu Emekçileri Kominist Üniversitesi’ne yazılır. Burada siyasal bilimler ve iktisat okur. 1921’de gittiği Moskova’da devrimin ilk yıllarına tanık olur. 1924’te Moskova’da yayınlanan ilk şiir kitabı ’28 Kanunisani’ sahnelenir. Aynı yıl Türkiye’ye döner ve Aydınlık Dergisi’nde çalışmaya başlar. Aynı dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on-beş yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliği’ne gider. 1928’de af kanunundan yararlanır ve yurda geri döner. Bu kez Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar. 1938’de yirmi-sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. Çankırı ve Bursa cezaevlerinde yatar. 1950’de özgürlüğüne kavuştuysa da sürekli takip altındadır. Askere alınması kararlaştırılınca Romanya üzerinden Moskova’ya geçer. Sağlığı gittikçe daha da kötüleşir. Kırk-dokuz yaşındadır. 1951’de T.C. vatandaşlığından çıkarılır. 3 haziran 1963’te bir kalp krizi sonucu Moskova’da hayatı sona erer.

5. Yayladere Sülbüs Festivali



5. Sülbüs Festivali için Aşuran/Boğazköy derneğinde yapılan toplantıya
Yayladere Kaymakamı Süleyman ÇELEBİ ve Belediye Başkanı Zeynel Ergin katıldı.Oybirliği ile alınan karararlar şunlar:Festival tarihi (3 Gün Sürecek) 31 Temmuz, 1 Ağustos, 2 Ağustos 2009'dur.5. SÜLBÜS

FESTİVAL TERTİP KOMİTESİ
1) YAKUP AYGÜN (FESTİVAL YÜRÜTME BŞK./ İST)
2) ALİ AYGÜN (İSTANBUL)
3) ALİ HAYDAR SELBUS (İSTANBUL)
4) SABRİ AKYÜREK (YAYLADERE)
5) SİNAN BAYTEKİN (İSTANBUL)


Geçen yıl yapılan 4. Sülbüs Festivali faaliyet raporu Dalçek (Seter/Dalbasan) Dernek Başkanı Dr. Hakkı Sağlam tarafından açıklanarak dernek başkanlarına yazılı olarak dağıtıldı.Boğazköy/ Aşuran Derneğinde yapılan toplantıya katılan Yayladere dernek başkanları şunlar:YADAD /

YAYLADERE : ALİ AYGÜN
BOĞAZKÖY / AŞURAN : MEHMET ALİ AKGÜL
KİYAD /KİĞI YAYLADERE : YAŞAR BAŞ
DALÇEK / SETER : DR. HAKKI SAĞLAM
ÇATALKAYA / GUMEK : ALİ HAYDAR SELBUS
SÜRÇAY/ZİMTEK : İLYAS TOMRİS
HESKA /PARGESOR : YILMAZ KOÇ
YAVUZTAŞ / TARÜ : AV. YUSUF ELİTOĞ
ALINYAZI / HOZAVİT : MEHMET UÇAN
KIRKÖY : ARİF SEL

Cocuklara Adalet Istiyoruz



"ÇOCUKLARA ADALET ARIYORUZ"


"ÇOCUKLAR ÇOCUKTUR"
Türkiye"de yaşayan tüm çocuklara değer vermenin, onları korumanın hepimizin sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. 18 yaşına dek tüm bireyler, yargı sürecinde dahi olsalar "çocuktur" ve tüm çocukların çocuğa özgü koşullarda yargılanması gereklidir. Suça yöneltilen çocuklar için özgürlüğünden yoksun bırakma son çare olmalı, hiçbir çocuk haklarından mahrum kalmamalı ve her koşulda eğitim hakkını kullanabilmelidir.

...
Türkiye"de 2008 yılı içinde Diyarbakır, Adana, Mersin ve diğer çeşitli illerde çıkan gösteriler sonrasında tutuklanmış olup yargılama süreci devam eden çocuklar var. Çocukların tutuklu olarak ve ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaları Türkiye"nin de tarafı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi"ne ve çocuk adalet sistemine aykırı. Ancak bu çocukların bazıları tutuklu olarak Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanıyor. İçinde yer aldıkları eylemler taş atmak ve gösterilere katılmakla sınırlı olan bu çocuklar 20 yılı aşkın cezalar almalarına yol açabilecek çok ciddi bazı suçlarla yargılanıyor.

Yargı sürecindeki bu çocukların da diğer çocuklar gibi büyüme ve gelişme sürecinde olduklarının unutulmamasını, tutuksuz olarak çocuklara özgü mahkemelerde yargılanmalarını ve eğitim haklarıyla birlikte tüm haklarının korunmasını istiyorum. Bunun için gerekli tüm yasa değişiklikleri yapılmalıdır. Çünkü nerede olurlarsa olsunlar, tüm çocuklar çocuktur. .

A CHILD IS ALWAYS A “CHILD”… "
I think that it is our responsibility to protect and respect all the children living in Turkey. Everyone under 18 is a child even, while she or he is subject to the process of jurisdiction. Every child must be trialled according to the special procedures for young people of underage. Denial of freedom should be the last measure for children who are in conflict with the law. None of the children could be deprived of any of his or her rights and should be able to enjoy his or her right to education in any case. .

...
In Turkey, there are children who are still being trailed as they have participated in the street protests took place in Diyarbakır, Adana, Mersin and other various cities in 2008. The trial of these children in the High Criminal Courts under imprisonment is against the United Nations Convention on the Rights of the Child and child justice system. But still, some of these children are being trialled in High Criminal Courts under imprisonment. These children are being accused of participating riots and stone throwing which calls for a penalty of 20 years imprisonment and more.

Considering that these children are in the age of puberty and there for must have the right to a healthy growth and development period like every other young person of their age, I strongly insist that these children to be released as soon as possible and trialled without imprisonment in Children’s Courts and that all their rights are protected including their right to education. All the essential changes in relevant laws should be altered to achieve this. Because wherever he or she is, every child is a “child”. .

ÇOCUK HAKLARI BİLDİRGESİ
Başlangıç: İnsanlık ailesinin tüm üyelerinin niteliğinde bulunan onurunu ve eşit ve ayrılmaz haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu, İnsanın zorbalık ve baskıya karşı son bir yol olarak ayaklanmaya başvurmak zorunda bırakılmaması için İnsan haklarının hukuk düzeniyle korunması gerektiğini, Uluslar arasında dostça ilişkileri geliştirmeyi özendirmenin temeli olduğunu, Birleşmiş Milletler halklarının Birleşmiş Milletler Antlaşmasında te-mel insan haklarına, insan kişiliğinin onur ve değerine, erkeklerle kadınların hak eşitliğine olan inancını yeniden belirttiğini ve daha geniş bir özgürlük içinde toplumsal gelişme ve daha iyi bir yaşam düzeyi sağlamaya karar vermiş olduğunu, Üye Devletlerin Birleşmiş Milletlerle işbirliği içinde, insan haklarının ve temel özgürlüklerin evrensel olarak saygı görüp gözetilmesini sağlamayı yükümlendiklerini, Bu hak ve özgürlükler konusunda ortak bir anlayış oluşturmanın bu yükümlülüğün tam olarak gerçekleşmesi için büyük önem taşıdığını gözönüne alarak, Genel Kurul, Toplumun her bireyi ve her organının bu Bildirgeyi sürekli olarak gözönünde bulundurarak eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye ve ulusal ve uluslararası geliştirici önlemlerle gerek üye Devlet halkları, gerekse bu Devletlerin yargı yetkisi içindeki ülkele-rin halkları arasında bu hak ve özgürlüklerin evrensel ve etkin biçimde tanınıp gözetilmesini sağlayamaya çaba göstermeleri amacıyla tüm halklar ve uluslar için bir ortak başarı ölçüsü olarak bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilan eder.

1. İlke:
Tüm dünya çocukları bu bildirgedeki haklardan din, dil, ırk, renk, cinsiyet, milliyet, mülkiyet, siyasi, sosyal sınıf ayırımı yapılmaksızın yararlanmalıdır. .

2. İlke:
Çocuklar özel olarak korunmalı, yasa ve gerekli kurumların yardımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda çocuğun en yüksek çıkarları gözetilmelidir .

3. İlke
Her çocuğun doğduğu anda bir adı ve bir devletin vatandaşı olma hakkı vardır. .

4. İlke:
Çocuklar sosyal güvenlikten yararlanmalı, sağlıklı bir biçimde büyümesi için kendisine ve annesine doğum öncesi ve sonrası özel bakım ve korunma sağlanmalıdır. Çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme, oyun olanakları ile gerekli tıbbi bakım sağlanmalıdır. .

5. İlke:
Fiziksel, zihinsel ya da sosyal bakımdan özürlü çocuğa gerekli tedavi, eğitim ve bakım sağlanmalıdır. .

6. İlke:
Çocuğun kişiliğini geliştirmesi için anlayış ve sevgiye gereksinimi vardır. Anne ve babasının bakımı ve sorumluluğu altında her durumda bir sevgi ve güvenlik ortamında yetişmelidir. Küçük yaşlarda çocuğu annesinden ayırmamak için bütün olanaklar kullanılmalıdır. Ailesi ve yeterli maddi desteği olmayan çocuklara özel bakım sağlamak toplumun ve kurumların görevidir. Çocuk sayısı fazla olan ailelere devlet yardımı yapılmalıdır. .

7. İlke:
Genel kültür ve yeteneklerini, bireysel karar verme gücü, ahlaki ve toplumsal sorumluluğu geliştirecek ve topluma yararlı bir üye olmasını sağlayacak eğitim hakkı verilmelidir. Bu eğitimde sorumluluk önce ailenin olmalıdır. Eğitimin ilk aşamaları parasız ve zorunlu olmalıdır. .

8. İlke:
Çocuk her koşulda koruma ve kurtarma olanaklarından ilk yararlananlar arasında olmalıdır. .

9. İlke:
Çocuklar her türlü istismar, ihmal, ve sömürüye karşı korunmalı ve hiçbir şekilde ticaret konusu olmamalıdır. Çocuk uygun bir asgari yaştan önce çalıştırılmayacak, sağlığını ve eğitimini tehlikeye sokacak fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişmesini engelleyecek bir işe girmeye zorlanmayacak ve izin verilmeyecektir. .

10. İlke:
Çocuk ırk, din ya da başka bir ayrımcılığı teşvik eden uygulamalardan korunacaktır. Anlayış, hoşgörü, insanlar arası dostluk, barış ve evrensel kardeşlik ortamında enerji ve yeteneklerini diğer insanların hizmetine sunulması gerektiği bilinciyle yetiştirilmelidir .

Adı Soyadı/Name Surename * :
İş Alanı/Employment :
Doğum Tarihi/Birth Date :
Şehir * :
E-Mail * :


http://www.cocuklaraadalet.com/

Su ve Toprak Icın Haydi Ankara



6 Hazıran Günü ANKARA'da Miting'deyiz!

Munzur Koruma Kurulu (TUDEF)
Derelerin Kardeşliği Platformu
Allıanoı Girişim Gurubu
Hasankeyf Yaşatma Girişimi
Yusufeli Koruma Derneği

NE ALLIANOI NE YUSUFELİ NE MUNZUR NE DE HASANKEYF!
NE FIRTINA, NE FINDIKLI NE AKSU NE DE ÇAĞLAYAN!
GEÇMİŞİMİZİ GELECEĞE TAŞIMAYA KARARLIYIZ!...SU.. BARIŞ... KÜLTÜR...

VİCDAN ve ADALET İLİM ve İRFAN HALK ve HAK!...ELLERİMİZ ELLERMİZDE ARTIK…

Sancılı günler yaşıyoruz bugünlerde. Derdimiz büyük; çünkü onurumuzu ayaklar altına almaya çalışanlar var. Bizi kapıya kul yapmaktan öte, boynumuzdaki zinciri dilimize, yüreğimize yerleştirmeye çalışanlar var. Büyük bir kandırmacının ortasına düşmeden yalanı bozmak, gerçeği tüm nefesimizle haykırmak zorundayız.

Su ve Toprak... Yaşamın onsuz asla olamayacağı iki can damarımızı da ellerimizden alıyorlar. On yıllardır, bu ülkenin tüm hükümetleri, su kaynaklarımız konusunda bu kandırmacayı hep yeniden üretip topraklarımızın bütün akarsularına barajlar kuruyor. İnsan ve doğadan yana olmayan bir bakış açısıyla uygulanan baraj ve hidroelektrik santral projeleri, ekolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan büyük kayıplara neden oldu, oluyor ve daha binlerce defa olması planlanmaktadır. Barajlar bu güne kadar en az 350 bin insanı yerinden ederek yoksullaştırdı. Şu an bir o kadarı da hala bu tehditle yaşamaktadır.
Yaşamın temeli olan ve binlerce hayvan ve bitki türünü barındıran çok sayıda akarsu ekosistemleri yok edildi. Halen özgür akan yüzlerce sularımıza da projelerle göz dikildi.
12 bin yıl kadar öncesine dayanan bir tarihi barındıran yüzlerce miras alanları ve bununla beraber kültürümüzün önemli bir parçası yok edildi. Bu yetmiyormuş gibi Anadolu ve Mezopotamya’da binlercesinin daha sular altında bırakılması hedeflenmektedir. Kalkınma adı altında gerçekleştirilen baraj projeleriyle bir yarar getirir diye bin zarara da neden olundu. Bir kaç kişi kazanırken toplum kaybetti.Şimdi bir olmak, biz olmanın türküsünü söylemek, yok edilişe hayır demek zamanı... Birbirimizi, benliğimizi korumak, geleceğimizi yitirmemek, zoru başarmak için geç olmadan, hemen harekete geçmeliyiz.
Unutmayalım: Bilenin sorumluluğu vardır!

BİRBİRİMİZDEN DÜŞMEYECEĞİZ! EKSİLTEMEYECEKLER!

Bizimle şarkılar söylemeye, renkleri çoğaltmaya, mücadeleye var mısınız? Haydi!
O zaman 6 Haziran 2009 günü korkunun gölgesinden sıyrılıp, yüzyıl sonrasını yazmaya Ankara'ya gidelim. Gel! Aksın yağmur. Gel! Dağılsın karanlık. Gel! Akça kâğıtlar üzerine umut yüklü cümleler yerleşsin. Kırılsın mühür! Utansın imzayı atan.

Destekleyen ve katılım sağlayacak Kurumlar
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK)
TMMOB Ankara İKK
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu
Hava İş sendikası
Artvin ve Rize Dernekleri Platformu
Ovama ve onuruma Dokunma Hareketi
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
Demokratik Haklar Federasyonu
Ege Çevre ve Kültür Platformu
Halkevleri
Çağdaş Hukukçular Derneği
Türkiye Çevre Platformu
Mersin Nükleer Karşıtı Platformu
Yeşiller Partisi
Donkişot Çevre Akademisi
Ekoloji Kolektifi
Yeşil ve Sol
GDO ya Hayır Platformu
Emekçi Kadınlar Derneği
Ezilenlerin Sosyalist Platformu
Küresel Eylem Gurubu
Su Politik-Doğa Derneği
Bursa Su Platformu
78 liler Girişimi
Emekçi Hareket Partisi
Kaldıraç Dergisi
HOMUR mizah ve karikatür Grubu

İLETİŞİM;
İstanbul: 0212 244 79 51- 0533 554 00 62
Ankara: 0312 435 62 21 - 0506 913 72 99
İzmir: 0 532 264 55 64
Diyarbakır:0 535 897 76 66
Rize :0505 251 51 05

(Munzur Koruma Kurulu)

Kazim Karabekir Cem Evi Acilisi



KAZIM KARABEKİR CEMEVİMİZİN ACILIŞ TÖRENİNE TUM HALKIMIZ DAVETLIDIR
ACILIŞ TARİHİ :14 HAZİRAN PAZAR SAAT :14.00 - 18.00
ADRES :Kazım Karabekir Mah.Aşık Veysel Cad.Sedef Sk. No .01
İrtibat Tel: 0216 631 07 12
Başkan Tel: 0535 252 33 90

Karar ve Gelecek Senin

6/04/2009

Yıllardır "Soysuz" Ermeniler, "dinsiz" aleviler, "terörist" Kürtler, "aptal" Lazlar, "sapık" eşcinseller, doğuştan özürlüler diye uzanan bir küfür arşivi almış başını gidiyor. Türkiye'deki azınlık sorunları çözülmedikçe bu durum da değişmeyecek gibi görünüyor. Devlet zemini kuruyor, öfkeli ve anlayışsız bir kalabalık da arşivine eklenen küfürlerin tadını çıkarırken benim de inadına soysuzum, dinsizim, teröristim, aptalım, sapığım ve özürlüyüm diyesim geliyor...

YA ÇOĞUNLUK İÇİNDE ERİYEN AZINLIK YA DA ÖZGÜR BİREY OLMA DİRENCİ.

KARAR VE GELECEK SENİN...