3 Sünnet - 7 Farz

6/05/2009

Alevi yolunun dinsel yapısının anlaşılması için, kişinin sünnet ve farz kavramlarını bilip, yaşamında uygulaması gerekir. Bu sünnet ve farzlar, kişinin “İnsan-ı Kamil” mertebesine ulaşmasında birer yol göstericidirler.

Buyruk'ta üç sünnet ve yedi farz şöyle açıklanıyor:

Üç Sünnet:

Birincisi: Hakk kelamından uzak durmamak, her an Allah’ı zikretmektir ta ki, zikrin nuru kalbine düşsün ve talibin gönlünü temizlesin. Gönül aynasını temiz tutan ve cilalayan bir kimsenin gönlünde Hakk tecelli eder ve o kimsenin dilinden Hakk, konuşur, yapan, eden hep Hakk, olur.

İkincisi: Kalbinden tüm kötülüğü çıkarıp, kin-kibir tutmamak ve hiç kimseye kötü gözle bakmamak; kendine yapılmasını istemediğin her hangi bir şeyi, başkasına reva görmemektir.

Üçüncüsü: Dilden Hakk kelamını eksik etmemek, insanlara daima hoş görü içerisinde davranmaktır. Cenab-ı Allal Kur’an’da, “ben size şah damarınızdan daha yakınım” diyor. Yine Kur’an’da, “ben size kendi öz cevherinden ruh verdim” diyor. Öyle ise O’ her an bizimle beraberdir, öyle ise bizim de her an O’nu zikrederek, O’nunla beraber olmamız gerekir.

Yedi Farz:

Birinci farz: Talip olan bir kimse, çok sabırlı olmalı ve sır saklamalıdır. Sır saklamaktan maksat, dedi-kodu yapmamak, güvenerek size söylenen bir sırrı, başkalarına anlatarak, insanları zor durumda bırakmamaktır.

İkinci farz: Hakk’ı ve adaleti elden bırakmamalı, her işte adaletli davranmalıdır. İşlediği bir günah için bin özür niyaz ve tövbe etmeli, kimsenin gıybetinde bulunmamalı, yalan söylememeli, yalan yere yemin etmemeli, yalandan, küfürden uzak durmalıdır.

Üçüncü farz: Tüm talipler, edeple oturup, edeple kalkmalı, cümlesi bir dilden söylemelidir. Bunun da gerçek anlamı şudur: Bir Kâmil mürşide bağlanıp, edep erkân içerisinde bulunmak, mürşidinden ilim öğrenip, gerçekler hakkında bilgi sahibi olmaktır. Her aklına gelen sözü doğrudur diyerek insanların akıllarını karıştırmamaktır.

Dördüncü farz: Talip, pirin ve mürebbinin emrine uymalı, ona itaat etmelidir. Pirden ve mürebbiden gelecek her türlü buyruğa rıza gösterip, olduğu gibi kabullenmelidir.

Beşinci farz: Bir mürşitten el alıp, ikrar verip tövbe etmelidir. İkrarı olmayan bir kimsenin, gerçek tarikat ehli olamayacağı muhakkaktır. Gerçek Hakk, Muhammed, Ali yoluna ancak ikrar vererek girilir, ikrarlı olmayan bir kimse, gerçek talip değildir.

Altıncı farz: Kendisine bir yol kardeşi bulup, musahip olmalı ve bu yol kardeşini de Hakk-Muhammed-Ali’nin hidayetine kavuşturmalıdır.

Yedinci farz: Mürşidinden “taç ve kisve” kuşanmalı ve Hakk-Muhammed-Ali yoluna ikrar verip, tığ-ı bent bağlanmalıdır. Taç ve kisve, bir liyakat sembolüdür. Nasıl ki, bir talebe üniversiteyi bitirdiğinde kep ve cübbe giyer, bir hakimin, bir avukatın, bir doktorun giydiği özel kıyafetleri, o kimsenin liyakatını gösterir. Bir pirin,, mürşidin veya talibin kuşandığı “Taç ve Kisve” de o kimsenin “Liyakat”ını gösterir. Tığ-ı bend; ikrar verip tarikata girecek olan bir kimsenin, kestiği kurbanın yününden örülmüş bele bağlanacak uzunlukta bir iptir. Buna tığ-ı bend denir ve yünden örülmüş olan bu ipe, mürşit tarafından: “Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali” diyerek üç düğüm atılır. Bunun anlamı, “elini, dilini ve belini” bağlamaktır. Bu tığ-ı bendi takan talip, bunların bilincinde olmalıdır. [1]

Kaynak: Hakkı SAYGI. “Soru ve Cevaplarla Alevi Bektaş-i İnancı.”